Saat 07.30.. Güneş alan yere geçtim. Hava bulutlu. Güneş ışınları nazlı bugün. Işınlar doğrudan vurduğunda hem biraz uyuyabiliyor hem de ısınabiliyordum. Şimdi o keyfi alamayacağım. Yine de 4 saatimi orada geçirdim sayıklayarak, dinlenerek.
CUMA... (OTOGARDA 4. GECE)...
Saat 00.05..
Yeni günün (Cuma) bu ilk dakikaları, benim de otogarda 4. güne yol aldığım ilk dakikalar, aynı zamanda.
İşte seyahate gitmeye hazırlananlardan geriye-bana kalan bir diyalog..
(İki genç kadın yolcu aralarında konuşuyorlar):
- "Nereden aldın montunu?"
- "….. mağazasından"
- "Güzelmiş!"
- "Evet.. Soğuk bir Ankara günüydü. Hemen koştum aldım!"
İçinde bulunduğum durumla zıtlık oluşturan bu konuşmaları duymuş olmam, sanki bana karşı yapılıyormuşçasına, onların ardından bakıyorum.. İçim biraz buruk!
Derken, günün ve gecenin özlü sözünü buluyorum: "Herkes gitmek için geliyor!.."(mk)
Ardından günün edebi cümlesini yazıyorum not kağıdıma: "İyi olmanın zor olduğu, kötülüğün çok olduğu yerde; iyi olmayı kirlenmemek olarak alalım. Kirlenmeden kalabilmeyi başarmak, zor koşullarda iyi olmak demektir."(mk)
Saat 01.00 / 02.00...
Uyumak için oturduğum yeri beğenmedim. Biraz kitap okuyup, kalktım. Su aldım (15TL). Büfenin biraz ilerisinde oturdum. Bu bölümün büfeleri kapatmış. Orada iyi-kötü uyumayı sürdürdüm.
Otogarın sakin ve sessiz bu saatlerinde yine de gelip geçenler oluyor önümden.
Önceki iki gecenin uykusuzluğu; 'nerede, hangi koşulda olduğu fark etmeksizin' bünyeyi hemen uyku moduna sokabiliyor. Sanırım bu nedenle uyku bastırınca rahat uyudum. Bu rahatlık 'oturarak uyuma' açısından tabi. Çünkü normal bir uyku yatışı olmadığından; bir ses duyunca istemsiz açılıyor gözlerim.
Saat 07.30...
Güneş alan yere geçtim. Hava bulutlu. Güneş ışınları nazlı bugün. Işınlar doğrudan vurduğunda hem biraz uyuyabiliyor hem de ısınabiliyordum. Şimdi o keyfi alamayacağım. Yine de 4 saatimi orada geçirdim sayıklayarak, dinlenerek, insanları, çevreyi gözlemleyerek.
Saat 11.30...
Fahri (EYİCAN) aradı. Gelişmelerle ilgili görüştük. Buradaki eylemime son verme kararı alıp almadığımı, ne zamana kadar sürdüreceğimi, bir an önce bırakıp normale dönme kararı almamı söyledi. Hala kararsız olduğumu belirttim.
Bu konuşma sonrası; "Ben ne yapıyorum?" dedim. "Kendimi tüketmek dışında bir yere varamıyorum!.."
Aslında kendimi bırakmak, sıfırlamak, yok etmek zaten düşünmediğim şeyler.. Sadece farklı bir atmosferde çözüm arayışı peşindeydim. Ancak ben dirensem de yavaş yavaş koşullar beni yok etmeye çalışıyordu.
Sanırım bu aşamada, mantığımla birlikte kaybolduğum son 3 günün ardından kendi normalime dönme motivasyonu edindim.
Birkaç dakika sonra ani bir kararla yakınlarımın hepsinin telefon engellerini kaldırdım. İçimde umudu yeşertmek adına ve onlara da umutlanmaları için böyle olması gerektiğini düşündüm.
Oturduğum yerdeki ön koltuklara Arapça konuşan bir aile geldi. 4 çocuklu 6 kişilik. Bir süre oturdular. Yolcu idiler ancak geliyor ya da gidiyorlar konusunda net bir yorum yapamadım.
Saat 12.00...
Şehre bugün de gideyim.. Burada sürekli oturmaktan iyidir.
Saat 12.30 / 13.30...
Kızılay'da yine 2 poğaça 1 ayranla kahvaltı. (64TL)
Bugün içim daha umut dolu olarak gezindim. Umudun fotoğrafını çektim Kurtuluş Parkı'nda.. (Foto: Muammer KOTBAŞ, 2024) |
Saat 13.30 / 14.00...
Sıhhiye-Hacettepe-Sıhhiye gezisi...
Bir bitpazarında biraz "ne var ne yok'" gezintisi.. Bir satıcı hırsızlıklardan bahsediyor... "He, ya!.. Benim de bir keski, 1 şapkamı çaldılar sabah tezgahtan. Göremedim. O kadar da dikkat ettim.", Arkadaşı, "Çalarlar, abi!" dedi. "Evet!" dedi tezgah sahibi, "... çok hızlılar, anlayamıyoruz..."
Bir başka tezgahta mont bakıyor bir adam. Fiyat soruyor. "Sana 150 olur!.." diyor satıcı. Adam kararsız. Satıcının o sözünü de hala anlamış değilim. Semt pazarlarında sıkça kullanır pazarcılar bu sözü: "Fiyatı şu, ama sana şu kadar olur!.." diyerek, o kısa sürede sizinle çok yakın ve samimi özel bir bağ kurmuş gibi ve biraz da, "kimse duymasın sadece sana özel" anlamının da yüklü olduğu o sihirli sözü kullanırlar. Öyle durumlarda "Neden ben?" diye sormak istemişimdir. Bana mantıksız ve gereksiz geldiği için, o sözü kullanan pazarcının tezgahından alışveriş yapmıyorum. Fiyatı neyse yaz etikete. Ben ona göre alışverişimi yapayım.
Bitpazarı gezim sürüyor. Bir başka tezgahta, diğer gözlüklerden bir farkı olmayan renkli camlı gözlüğü alıp, kontrol ederek gözüne takıp çıkarıyor bir adam. Eline aldığı gözlüğü satıcıya göstererek, "Bu, balık görüyor mu?" diye soruyor.. Satıcı şaşkın şaşkın bakıyor adama. Ne demek istediğini anlayamamış. Ya da "Acaba benim bilmediğim bir özelliğe mi sahip?" diye düşünürken, müşteri 2-3 kez daha soruyor aynı soruyu. Yanıt alamayınca gözlüğü aldığı yere bırakıp gidiyor.
Şaşkınlığını atıp, kendini toparlayan satıcı kendi kendine konuşuyor: "Nereden çıkarıyor balık tutan gözlüğü!.. Daha icat edilmedi!.." Konuşmalara tanık olan bir kişi açıklama yapıyor. O deyimin anlamının, gözlüğün sahte olup olmadığı ile ilgili olduğunu söylüyor. Satıcı; "Ya ne balığı kardeşim!.. Hakiki İtalyan gözlük işte! İtalyanlar sahtesini yapmaz. Bizimkiler olsa, yapar."
Sıhhiye parkında bankta oturup güneşlenip ısınıyorum.. Sıhhiye pazarı ziyaretine geçiyorum.. Alt eşofman fiyatını soruyor bir kadın müşteri.
"100 Lira!.." diyor satıcı, "... zam yapmadım daha!..", "Yapma!.." diyor müşteri, "... zaten millet zor durumda!.."...
Saat 15.30...
Üstgeçitteki kafeye çıkıp, 3 çay (45TL) eşliğinde telefonumu şarj ediyorum. Arayan yakınlarımın aramalarına henüz yanıt vermiyorum ısrarla.. Geldiğim bu aşamadan sonra ne yapacağıma, nasıl davranacağıma karar vermeliyim.
Saat 18.15...
Uzun bir yürüyüş. Sıhhiye'de açık olan "Gaziantepliler" yöresel ürünler pazarını gezdim. Fiyatlar yüksek.
Saatler yine dönüşü gösteriyor. Bir marketten gofret vb. birkaç atıştırmalık aldım (26TL).
Bir saat kadar da Sakarya Caddesi'nde gezindim.
Saat 19.25...
Otogara geçiyorum...
Saat 21.00...
Bu akşamın yolcu kalabalığı ve hareketliliği dikkat çekici. Diğer akşamların ortalama hareketi ve sakinliği yok. Hafta sonu olmasından kaynaklıdır sanırım. Yakın il ve ilçelere 2 günlüğüne gidiş-geliş kolay olduğundan olabilir canlılık.
Üç farklı yerde oturdum. Son oturduğum yerde 1.5 saattir kalabalığın ve hareketin devam ettiğine tanık oluyorum. Çoluk-çocuk akın akın geliyor insanlar otogara.
Bu hareketlilik ve gözlem yapmam sayesinde içinde bulunduğum sıkıcı düşüncelerden sıyrıldığımı fark ettim.
İyi giyimli üç genç kız; dışarda peronların karşısında bekleyen, sigarasını içen, telefon görüşmesi yapanların yanına yanaşarak bir mazeret söyleyip, para istiyorlar.
YARIN 5. ve SON BÖLÜM - OTOGARDA 5. GECE
"Bir Daha Bu Şekilde Dönmemek Üzere Ayrıldım Otogardan"
Bu Sitede yayımlanan yazı ve görsellerin fikri sorumluluğu eser sahiplerine aittirBu içerik Kotbas Art Colors tarafından derlenmiştir.
Etiketler
Notlar