Anlatacaklarımdan bazıları, benim birebir tanık olduğum, yaşadığım olaylardır.. Bazıları da yakın akraba ve dost çevremden derlediklerimden oluşuyor. Anlatılardaki yaşanmışlıkların en önemli özelliği, günlük konuşma ve diyalogları olması, zorlama olmaması ve doğal olmasıdır. Dolayısıyla ortaya esprili fıkra gibi anekdotlar
Cumartesi Fıkraları - 1
Sizlere "Cumartesi Fıkraları" başlığı altında yaşanmış fıkra gibi kısa olayları aktaracağım. Bu dizi bünyesindeki olayların bir çoğu Trabzon'da 1990'larda ve 2000'li yılların ilk 10 yılında yaşanmıştır.
Anlatacaklarımdan bazıları, benim birebir tanık olduğum, yaşadığım olaylardır.. Bazıları da yakın akraba ve dost çevremden derlediklerimden oluşuyor.
Anlatılardaki yaşanmışlıkların en önemli özelliği, günlük konuşma ve diyalogları olması, zorlama olmaması ve doğal olmasıdır. Dolayısıyla ortaya esprili fıkra gibi anekdotlar çıkmaktadır.
Ancak bu noktadaki etken olan faktör şu ki, diyalogların yaşandığı anın, sıradan günlük konuşma anları olması ötesinde, aşağıda sıraladığım gibi, sevimli-sempatik birer fıkra tadında olduğunun ayrımına varabilmektir. Buradaki derlemeler işte bu ayrımın farkında olarak ortaya çıkmıştır.
O halde hadi başlayalım hemen!..
0001- “LİMON”
Trabzon’da Pazar yerinde bir akşamüzeri limon satıcısı genç, önünden geçmekte olan bir adama:- Limona ihtiyacınız var mı? diye sorar.
- Yook!. der adam.
Bunun üzerine limon satıcısı;
- Kırmayın beni akşam akşam!
- Kırmayın beni akşam akşam!
0002- “SİNEK”
Kuzenim Murat, köhne bir lokantaya girip oturur. Lahmacun yiyecektir. Garson gelip sipariş öncesi masayı silerken, o anda temizlediği yere bir sinek konar. Durumu fark eden garson, bu çirkin görüntüyü yok etmek istercesine elindeki bezi hızla sineğin üzerine atar.
Sersemleyen ve uçamaz hale gelen sinek öylece kalakalır masada.
Son bir hamle ile tuz kabını sineğin üzerine koyarak onu görünmez hale getiren garson, sorunu çözdüğünü düşünerek müşterisine siparişini almak üzere ne yiyeceğini sorar;
- "Bir isteğin var mi?" (Trabzon-1999)
0003- “NİYE İNEYİM Kİ”
Adam yağmurlu bir havada mahallesinden dolmuş taksiye biner. İşi nedeniyle şehir
merkezine varmadan 5 dakikalık uzaklıkta inmesi gerekmektedir. Fakat ineceği yere gelmesine rağmen inmez.
Taşıtın son durağı şehir merkezidir ve adam orada iner. İşinin olduğu yere, yani şehir merkezine varmadan 5 dakikalık gerideki yere yürümeye başlar. Islanır da bir yandan.
Yolda rastladığı arkadaşı nereye gittiğini sorunca,
- "Biraz ilerde işim var. Son durakta indim oraya gidiyorum."
Arkadaşı merakla sorar;
- "Niye işinin olduğu yerde inmedin? Dolmuş oradan geçiyor. Hem de ıslanıyorsun.’
Bizimki cevabını verir;
- "Parasını son durağa kadar verdim.. Niye yarı yolda ineyim ki!.."
0004- “DÖRDÜNCÜ KİŞİ”
Şehir merkezinde, semtlerden birine çalışan dolmuş taksi durağı. Taksilerin ancak 4 yolcu alma zorunluluğu vardır. Sıradaki taksi üç yolcusuyla beklemekte, hareket için dördüncü kişinin gelmesi beklenir. Bekleme süresi uzar, gelen olmaz.
Şoför;
- "Bir yolcu daha gelse de beklemesek.. Sahilden gitsek.." (Sahil yolu, şehir içi geçişine oranla daha az trafik yoğunluğuna sahiptir ve yolcu arama derdi olmadan transit gider)
Önde oturan yolcu;
- ‘Herkes cennete gitmek ister de, kimse ölmek istemez.’
Dördüncü yolcu bulunamayınca, şoför üç kişiyle hareket eder. Fakat sahilden direkt olarak gitmek yerine bir yolcu daha bulabilme umuduyla şehir içinden gider.
Birkaç durak sonra bir kişi binmek için işaret eder. Araba durur. Yolcu kapıyı açıp binerken; dördüncü yolcuyu bulmuş olmanın sevinciyle şoför yolcuya;
- "Neredesin yahu!.. Seni arıyoruz deminden beri.."
Yolcu yaşananlardan habersiz olduğu için bu duruma biraz şaşırır gibi olsa da, şoförün ne demek istediğini anlar ve bu espriye tebessüm eder.
0005- “HANGİSİ”
(Trabzon'da yerel bir Tv kanalındaki haberden derlenmiştir.)
“Türkiye Çocuklarına Yeniden Özgürlük Vakfı”nın bünyesindeki bir grup çocuk, saat 23:00’da uçakla Trabzon hava limanına inerler.
İstanbul’dan gelmektedirler . Yorgun ve uykusuzdurlar. Yerel Tv kanalının kadın muhabiri, çocuklardan biriyle röpörtaj yapmak ister. Gecenin o saatinde çevre karanlıktır ve hava alanı çevresinde de görülecek bir şey yoktur . Buna rağmen muhabir çocuğa sorar;
-"Şöyle bir etrafına bak.. İstanbul mu güzel, Trabzon mu?"
Çocuk hiç düşünmeden ve keyifsizce yanıtlar;
- "Trabzon!.." (Yayın tarihi:14.07.2004)
0006- “ÇAY”
Bir çay ocağının yan tarafındaki iş yerinden bir esnaf, çay ocağının kapısından içeri seslenerek siparişini verir;
- "Hüseyin Bey! Üç çay alabilir miyiz!"
Çaycı espri yaparak yanıtlar;
- "Ha şimdi daa?" (‘Şimdi, şu anda değil mi?’ anlamında) (Trabzon-14.05.2004)
0007- “BEN YIKARIM”
Ercan bir gün tuvalete gider. Kabinlerin hepsi doludur. Çok sıkışmış, neredeyse altına kaçıracaktır.
Kabinlerin bir tanesinin önünde durur ve beklemeye başlar. Artık dayanacak durumda değildir. Tam o anda içerden su sesi gelince, içerdeki kişinin tuvaleti temizlediğini zanneden Ercan, zaman kazanmak düşüncesiyle kapıyı tıklatarak içerideki kişiyi uyarır. . ve seslenir;
- "Abi sen çık, ben yıkarım.. Çabuk biraz!.."
İçerideki ses;
- "Ben gö.ümü yıkıyorum , hemşerim!.." (Trabzon- Mart 2005)
0008- “ÇÜRÜK”
Limon satan seyyar satıcıya müşterinin biri;
- "Ha bu limonlarda çürük var!.."
Satıcı;
- "İnsanlar çürüyi abim benum!.. Limon çürümez mi! Kaç ay sanduğun içinde bekliyi!.."
(Trabzon- 01.11.2004)
0009- “BOZUK FERMUAR”
Trabzon Kemeraltı Çarşısı'nda bir tuhafiye mağazasına gelen müşteri, elindeki bozuk fermuarı göstererek dükkan sahibine sorar;
- "Ha bunun aynisindan var midur?"
Satıcı eline aldığı bozuk fermuara bakıp, raflara yönelirken;
- "Du (r) bakalum, aynisindan var midur!.." diyerek, aynısından ararken hem söylediği sözcüğü hafif sesle kendi kendine tekrarlamakta hem de elindeki fermuarı aşağı yukarı çalıştırmak ister. Fakat fermuar bozuk olduğundan çalışmaz.
Bunun üzerine dükkan sahibi müşteriye dönerek (ve alttan bir gülümsemeyle);
- "Ama ha bu fermuar bozuktur, daa!.."
0010- “Bİ VAKİT DAHA”
Trabzon’daki semt pazarlarında baba-oğul tezgahlarında satış yapmaktadırlar. Yaşlı baba her ezan vakti camiye namaz kılmaya gitmekte, oğlu ise tezgahın başında rahat sigara içebilme fırsatı bulabilmektedir.
Bir gün baba, namazdan yeni dönmüştür ve birlikte satışa devam ederler. Ancak iş stresi yüzünden morali bozulan oğul, sinirli bir şekilde elini cebindeki sigarasına atar, sigara yakmak ister. Fakat babasının yanında içemediğinden, daha da sinirlenir..
Kızgınlıkla, babasının göremeyeceği şekilde yan tarafa döner, caminin minaresine bakarak kendi kendine söylenir;
- "Gözune gurban olayum hoca.. Bi vakit daha ezan oku, daa!."