22 temmuz 1991, Arhavi Kültür sanat Festivali Muammer KOTBAŞ, Edip AKBAYRAM, Banu, Tamer KÜÇÜK |
"Hamsi" mizah dergisi olarak 1991 yılında Arhavi Kültür ve Sanat Festivali'nde Edip AKBAYRAM ile yaptığımız röportaj.. Sohbetimizde Banu da bize eşlik etmişti.
Muammer KJOTBAŞ
Trabzon'da Aralık 1990'da deneme sayısını yayımladığımız ve Ocak 1991'de de ilk sayısını okuyucu ile buluşturduğumuz "Hamsi" mizah dergisi (gazete olarak da adlandırılıyordu) yayınını 2 yıl sürdürebilmişti.
19-21 Temmuz 1991'de "Arhavi Kültür ve Sanat Festivali" düzenlenmişti. "Hamsi" dergisi olarak bizden de bir karikatür sergisi açmamız teklif edilmişti. Kapsamlı bir sergiyle yer aldığımız bu etkinlikte, dergi için röportajlar da yapmak istedik. Kaldığımız otelde İlk olarak Edip AKBAYRAM'la irtibat kurabilmiştik. Kendisinin yoğun programı nedeniyle ancak festival bittiğinde, dönüşlerin yapılacağı 22 Temmuz 1991 sabahı için aldığımız randevu ile röportajımızı yapabilmiştik.
Bizi büyük bir saygı, ilgi ve sevecenlikle karşılayan ve zaman ayıran Edip AKBAYRAM ile bir röportaj yaptık ve derginin 8. sayısında da (Ağustos 1991) yayımlamıştık.
"Hamsi" mizah dergisi, Ağustos 1991, Sayı: 8, Yıl:1 |
Edip AKBAYRAM'ın dilinden Karadenizliler: "Onurlu ve ateşli insanlar"
Bu yıl 19-21 Temmuz 1991 tarihlerinde yapılan "15. Arhavi Kültür ve Sanat Festivali" kapsamında Edip AKBAYRAM ve Banu, birer konser verdiler. Hamsi gazetesi okuyucuları için bir söyleşi yapma isteğimizi Edip AKBAYRAM'a ilettiğimizde bizi kırmadı. Randevulaştığımız saat olan sabah 09.30'da, kaldığımız otelin bahçesinde güzel bir Açıkhava kahvaltısıyla söyleşimize başladık.
Önce kendimizi tanıtıp, gazetemizin son sayısından kendisine bir tane veriyoruz. Bir süre inceleyip imzalattırıyor ve ilk soruyu o soruyor bize.
- "Önce şunu sorayım. Bu derginin sahibi kim? Kim finanse ediyor? "
Biz gerekli bilgiyi verdikten sonra "Yani bu işin başında emekçi bir insan var! Bu iyi" Hemen ardından;
- "Teybiniz var mı?" diyor. ,
- "Hayır. Yok!" dediğimizde,
- "Böylesi daha güzel. Ben size güveniyorum. Sohbetimizde konuşulanları beyninize kaydedeceğinize inanıyorum!.."
Tatlı bir sohbet olacağının sinyalleri de böylece belirirken, sorumuzu yöneltiyoruz.
HAMSİ DERGİSİ - "Müziğe başladığınızdan bu yana özgün müzik yapıyorsunuz. Birçok sanatçı sonradan dönüş yapıyor. Neden özgün müzik?"
Edip AKBAYRAM - "Sohbete başladık mı? Peki! Özgün müzik tanımını ben kabul etmiyorum. Bir sanat türü değildir. Eğer bir sanatçı kendi öz müziğini yapıyorsa bu özgündür. Benim müziğime 'Çağdaş Türk Müziği' diyenler var, oysa benim türüm 'TÜRK POP-FOLK" müziğidir. Ben kırsal kesimde halk türküleriyle büyüdüğümden, müziğe başlarken de bizden ve otantik türkülerle başladım işe."
Bir sanatçı için zirvede kalabilmenin de çok önemli olduğunu vurgulayarak Ertan ANAPA örneğini veriyor; "Yabancı şarkılara söz yazıp söylemek, bir dönem çok popülerdi. Ertan ANAPA bu akımın bizdeki temsilcilerindendi. Fakat bir süre sonra bunlar bitti. Ama Barış MANÇO kendine özgü müziği ile ayakta kalmayı başaranların en güzel örneğidir."
Edip AKBAYRAM, adını ilk kez Aşık Veysel'den derlediği bir beste ile katıldığı "Altın Mikrofon" yarışmasında duyurmuştu. O günden bu güne yasaklanan şarkısı olup olmadığını soruyoruz. "Hayır, yok.. Sadece zaman zaman yöresel yasaklamalar olmakta. Çok anlamsız yasaklamalar bunlar. Düşüncesizlikten oluyor. İnsanların farklı düşüncelerde olması çok doğaldır. En kötü insan düşüncesiz insandır. Bir politik görüşü mutlaka olmalıdır kişinin."
H. D. -"Festivalin kapanış konserinde sizi coşkuyla izlemeye gelen yaklaşık 4 bin kişi vardı. Nüfusu 10 bin civarında olan Arhavi'deki bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?"
E.A - "Arhavi insanı kendini geliştirmiş, kültürlü bir seviyeye sahip. Bunun yanında benim her kesimden dinleyicim var. Arabesk kesimden bile. Tabi öncelikle ilerici ve yurtsever insanlar dinliyor beni."
H. D. - "Eşiniz bu yöre köylerinden birinden olması size olan ilgide rolü var mı?"
E.A - "Evet, olabilir. Dediğim gibi ben kırsal kesimde büyüdüm. İstanbul'dan evlenmeyi hiç düşünmedim, benim gibi kırsal bir yöreden biriyle evlenmeyi tercih ettim. Eşim Arhavi'nin yüksek bir köyünden. Kısaca kalbime göre bir eşim oldu. Bundan da çok mutluyum."
Bizler, sohbetin bu tatlı akışı içerisinde bir yandan da kahvaltımızı yapmaya çalışıyoruz. Otel görevlileri biten çaylarımızı tazelerken orkestra elemanları geliyor kahvaltıya. Biz sohbetimizi sürdürüyoruz.
H. D. - "Seslendirdiğiniz birçok şarkıda sık sık çocuklara değiniyorsunuz. Neden?"
E.A - "Çocukları çok seviyorum. Bu ülkeyi çocuklar kurtarır. Siz-biz değil. Ülkemizin çok iyi bir düzeye gelmesi gençlerin, bebelerin kısaca bizim çocuklarımızın elinde. Ben bir baba olarak çocuğuma en iyi kültürü vermek zorundayım."
H.D. - "Halk konserleri daha çok büyük kentlerde yapılıyor. Taşradakiler de pahalı olmasından yakınıyor dinleyiciler. Özellikle de gençler izleyemiyorlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Biz sorumuzu sorduğumuzda, Edip AKBAYRAM'dan beklenmedik bir soru alıyoruz.
E.A - "Ne sigarası içtiğinizi sorabilir miyim size?" Yerli sigara olduğunu belirtiyoruz. Bunu duyunca büyük bir şaşkınlıkla; "Gerçekten yerli sigara içenine ilk kez rastlıyorum. Size büyük bir saygım var!" Neden böyle bir soru sorduğunu, konuşmasını sürdürünce daha iyi anladık.
E.A. - "Konserlerin pahalı olmasına ben de karşıyım.40-50 bin lira değil de, 25 bin lira civarında olabilir. Bu 3 paket yabancı sigara parası demektir. Bunu verin ve konsere tiyatroya mutlaka gidin."
H.D. - "Peki size Trabzon'da konser verme teklifi gelirse?"
E.A. - "Seve seve kabul ederim. Daha önceli yıllarda olmuştu ve büyük bir coşku ile karşılanmıştı."
Sohbetimizin tam bu bölümünde beklemediğimiz bir gelişme oldu. İki gün önce ilk söyleşimizi yapmayı düşündüğümüz Banu, masamıza gelip Edip AKBAYRAM'ın yanına oturdu. Buna daha da çok sevinmiştik. Kısa bir tanışma sonrası Akbayram'la söyleşimizi sürdürdük.
H.D. - "Şarkılarınızı başkalarının seslendirmesi sizi rahatsız ediyor mu? Buna, halka ulaşmanın bir yolu diyebilir miyiz?"
E.A. - "Halka ulaşmasında bir yararı yok. Benim HİT yaptığım şarkıları kalitesiz şarkıcıların söylemesi konusundaki değerlendirmeyi halka bırakıyorum. Fakat halkımız da çok bilinçsiz."
Sohbetin burasında "Hocam, pardon!" diyerek söze giren Banu, bu konudaki düşüncesini şöyle dile getiriyor.
Banu - "Bir sanatçının öz şarkılarını başka şarkıcıların söylemesi olayın enflasyonunu yaratmaktır."
Edip AKBAYRAM bu sırada Banu'nun omuzuna elini atarak, "O'nun söylediklerini onaylarken, "Banu'yu çok seviyorum. Aynı şekilde Banu benim yerimde olsaydı, ben de O'na 'hocam' derdim." diyerek konuşmasını sürdürüyor.
"Kitlelere ulaşmak için Unkapanı ile çalışmak zorundaydık. Fakat ne yazık ki, besteci ve söz yazarının Unkapanı'nda hiç bir değeri yoktu. Oraya götürdüğümüz beste ile bize çok az miktarda ücret ödeniyordu. Patron '300-400 bin verin gitsin!' diyebiliyor. Sonra bu besteleri assolistlere- ki ben bunlara 'hassolist' diyorum- söyletip kazanıyorlar. Kırıntıları besteci ve söz yazarlarına yedirmek yok onlarda. Örneğin Muazzez ABACI'nın, Bülent ERSOY'un bestelerimiz izinsiz söylemeleri karşılığında 12 milyon gibi bir miktar talep ediyoruz. Oysa izin alarak söyleseler bu miktar 2 milyon lira civarında olacak. Neyse ki bütün bunları aşmış durumdayız. Artık bi<im türkülerimizi söyleyecek kişiler bizden izin almak durumundadırlar."
TRT'den bir dönem kendisine ve türkülerine ekran yasağı konulması konusunu hatırlatıyoruz. "TRT'nin beni 6 yıl yasaklamasının ardından -çok ilginçtir- bu yıl yasağı kaldırıp bir de ödül verdi bana."
H.D. - "Karadeniz deyince aklınıza ilk anda neler geliyor?"
E.A. - "Kısaca namus, dürüstlük, insanlık, onurlu ve ateşli insanlar."
Ardından denizlerimizin kirlenip hamsinin yok olduğu, balık çeşitlerinin azaldığı konusundaki düşüncelerini öğrenmek istiyoruz.
E.A. - "Maalesef doğayı kirlettik. Ben deniz ürünlerine bayılırım. Hani derler ya, 'Denizden babam çıksa yerim!' ben de çok seviyorum hamsiyi, balığı... şarkıcı olmasam balıkçı olurdum."
Banu; "Başka dünyalara otobüs bileti olmadığından doğamızı çok iyi korumalıyız." Bu kez Banu'ya bir soru yöneltiyoruz.
H.D. - "Siz sonradan özgün müziğe dönüş yaptınız. Nedenini açıklar mısınız?"
Banu - "Ben hafif müzikle gözümü açtım. Fakat sonradan çağdaş türküleri kendime, düşünceme daha yakın buldum ve sevdim. Bu nedenle özgün müzik enflasyonu olmadan buna dönüş yaptım."
Sözü tekrar Edip AKBAYRAM alıyor.
E.A. - "80' sonrası bir boşluk oldu. Uzun süre yasaklandım, çalıştırmadılar. Nişan yüzüğümüzü satmak zorunda kaldık. Çocuğumuza süt alamadığımız günler oldu. O sıralar arabesk kaset yapma teklifleri de geldi, ama kabul etmedim. Oysa arabeskle ceplerini dolduranlar yine ilginçtir ki, Zülfü LİVANELİ'nin, benim şarkılarımı söylüyorlar."
Röportajın yayımlandığı sayının kapağı (Çizgi: Cumhur GAZŞOĞLU) "Hamsi" mizah dergisi, Ağustos 1991, Sayı: 8, Yıl:1 |
Söz LİVANELİ'den açılınca Banu, LİVANELİ'den söyleyen ilk kadın sanatçı olma özelliğini taşımanın mutluluğu içinde "Çağdaş türkülere gönül verdiğimden dolayı Zülfü'nün şarkılarını seslendirmek istedim. Kendisi bunu olumlu karşıladı ve bana izin verdi. Özgün bestelerin her önüne gelen şarkıcıya verilmesinden yana değilim." diyerek bu konudaki seçimin dikkatli yapılması gerektiğini vurguladı.
H.D. - "Sayın AKBATRAM, bugüne kadar yaptıklarınızı biliyoruz. Ya yapamadıklarınız?"
E.A. - "Biz 15 yıldır düşünce özgürlüğünü söyleyip duruyoruz. Bundan sonra da bu yönde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Oysa 141 ve 142 daha yeni kaldırıldı. Fakat şimdi de anti-terör yasası getirildi. Kemal HORZUM dışarıda serbestçe dolaşırken, Türkiye'de faşizm vardır diyene 500 yıl hapis verilmesi Türkiye'nin ayıbıdır."
H.D. - "Söylediğiniz şarkıların sözlerini özellikle mi seçiyorsunuz?"
E.A. - "Kendi kalıplarıma göre seçerim. Genellikle de genç söz yazarları ile çalışırım. Otantik olmasına dikkat ederken, efsanesini de öğreniyorum."
Banu "Edip için yapılmış beste, O'nun tarzında sipariş değildir." diyor.
H.D. - "Bugünün gençliğini nasıl buluyorsunuz?"
E.A. - "Ben 42 yaşındayım ve yine az önce belirttiğim gibi genç arkadaşlarla çalışırım. Gençlere çok önem veriyorum. Bugün araştıran, soran bir gençlik var." diyerek yanımızda kahvaltılarını sürdüren genç orkestra elemanlarını örnek olarak gösteriyor.
H.D. - "İlk kasetlerinizdeki türküleri bugünkü gençlik dinleyemiyor. Çünkü piyasada bulunmuyor. Yeniden piyasaya sürmeyi düşünüyor musunuz?"
E.A. - "1970-1980 yılları arasında HİT olan şarkılarımdan aralarında 'Dumanlı Dumanlı', 'Deniz Üstü Köpürür 'gibi türkülerimin bulunduğu bir kaseti yakında çıkaracağım. Bunu basın olarak ilk kez sie açıklıyorum.Böylece bir anlamda biz yaştaki insanları onore etmiş olacağım."
Şarkılarında Karadeniz'den de söz etmesinin dikkat çektiğini belirtiyoruz. Bize, "Az önce de söylediğim gibi Karadeniz insanı mert ve dürüst. Bu beni etkiliyor. 'Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz' şarkısında sözü geçen eşkıyanın Rizeli Sandıkçı Şükrü adında biri olduğunu, zenginden alıp yoksula vermesiyle bilindiğini söylüyor.
Bu tatlı sohbetimiz yaklaşık 1 saat sürüyor. Edip AKBAYRAM ve Banu, "Hamsi"nin abonesi olmayı istediklerini belirterek, adreslerini veriyorlar bize. Arhavi Belediyesi'ne uğrayıp vedalaşmamız ve sergiyi toparlamamız gerektiğinden sanatçı dostlarımızla, teşekkür ederek vedalaşıyoruz.
(Hamsi Dergisi-Röportaj- Ağustos 1991, Yıl: 1Sayı: 8)
Banu |
Bu Sitede yayımlanan yazı ve görsellerin fikri sorumluluğu eser sahiplerine aittir
Bu içerik Kotbas Art Colors tarafından derlenmiştir.
Etiketler
Röportaj