Tarihler 30 Haziran 2002'yi gösteriyordu. Yine her zamanki mekanda bu kez bir başka arkadaşıyla çay içiyordu. Geride kalan 4 ayda yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen hala tiryaki kıvamında sigara içicisiydi.
Doktorun uyarılarını unutmuş gibiydi. Ya da sigaradan vazgeçmemek için, alışkanlığının etkisiyle hatırlamak istemiyor, unutmak istiyordu. Bu sürede krizleri durduran en önemli etken, kısmen de olsa uyguladığı diyetti. Bu rahatlıkla sigara keyfinden vazgeçmemişti.
İlk olarak 20 yıl geriye (Yirmi yıl öncesine) gidelim. 2002 yılının Şubat ayında neler olmuş, ona bir bakalım.
Kendisini etkilemiyor gibi hissetse de, önceleri pek fark etmiyordu aslında. Çünkü doğrudan fiziki bir etkisi yoktu. Belli ki içten içe birikiyordu yıkımın volkanik lavları.
Sonunda o birikim doygunluk noktasına gelmişti. Büyük değişimin de ilk habercisiydi denilebilirdi. O gün; sürekli vakit geçirdiği, okuduğu yazdığı, ürettiği mekanda aynı meslek grubundan arkadaşı Bülent'le oturuyordu. Birden o pusuda bekleyen rahatsızlık kendini gösterdi.
İlk kriz sert geldi..
İlk kez karşılaşıyordu. Heyecanlandı.. Panikledi..
Korktu biraz da.. Tam olarak neler olduğunu anlayamadı. Aynı endişeleri arkadaşı da taşıdığından, O da bir anlam veremedi ve ilk anda ne yapacağını bilemedi. Öylece bakakaldı.
Bu ilk şoku yine önce kendisi atlatarak, kızgınlıkla karışık emreder bir seslenişle;
- "Ne duruyorsun!.. Çabuk bir bardak su getir bana!" dedi Bülent'e.
Bülent; bir kriz nöbeti gibi gözüken bu ani gelişmenin çözümünün su olduğunu bilse, ikilemde kalmadan ilk iş olarak mutlaka o hamleyi yapardı. Ancak durum biraz karışık anlamayı zorlaştıracak yapıda gözüküyordu.
Yine de hemen kendini toparladı. Çay ocağındaki çalışandan su istedi. Çabucak götürüp verdi krizin ortasındaki dostuna. Suyu içince kısa süreli de olsa rahatladı, kriz şimdilik dinmişti. Fakat ikisinin de yüzlerindeki endişe kaybolmadan öylece duruyordu. Az sonra ne olacağını ikisi de bilemiyordu. Ya tekrar ederse?.. Ya su da etki etmezse?.. Nasıl bir sonuca götürecekti kendisini?
Bu bilinmezlik ve huzursuzluk dakikalarında bir süre daha oturdular: Kriz sanki yeniden gelmek üzereymiş gibi hissettiğinden, oturmaya devam etmenin, durumu daha da zora sokabileceğine ikna etti kendini.
- "Hadi kalkalım! Ben bir an önce eve gideyim!" dedi. Evde olmak, güven verirdi diye düşündü.
1 saat içinde ikinci kriz.. Bir an önce eve gitmek..
İçtiklerinin parasını ödeyip çıktılar. Uzun mesafe yürüyecek durumda değildi. Beş dakikalık yürüme mesafesindeki, şehir merkezinden otobüse binip evin yolunu tutacaktı. Durağa geldiklerinde korktuğu başına geldi. Kriz bir kez daha gösterdi kendini. Hemen bir beton yükselti üzerine oturdu. 'Dermansızlıktan çöktü' demek daha doğru. Yine aynı bilinmezliği yaşayan Bülent'i bu defa daha erken uyardı;
- "Koş, bana bir su al gel!"
Bülent hızlıca en yakın büfeden aldığı suyu getirip verdi. Suyu içince kriz bitti gibi gözüküyordu. Hafif bir rahatlama olmuştu. Sakinleştiler biraz. Daha fazla beklemeden, vedalaştılar ve eve gitmek üzere bindi belediye otobüsüne.
Seyahati süresince kendini dinlemeye özen gösterdi. En küçük bir olumsuzluk hissettiğinde ya da artık vücudunu ayakta tutamayacağını anladığında, ilk durakta hemen inecekti. Otobüste fenalaşırsa, onlarca insanın da günlük programına olumsuz etki edeceğini biliyordu. Öylesi bir durumun sorumlusu olmak istemiyordu. İnmeyi göze almıştı fakat sonrasını bilemiyordu. "Belki böylesi daha iyi!.." diye düşündü.
Korktuğu gibi olmadı. Evine yakın durakta indi ve soluğu evde aldı..
***
Doktorun önerileri.. "Merhaba diyet!.."
Sonraki 1 ay süresince, çok etkili olmasa da bu krizler aralıklı olarak sürdü. Bir kurumda çalışan bir arkadaşının ısrarıyla bir sabah birlikte hastaneye gittiler. Muayene ve tahliller sonrası ilaç ve diyet tedavisi önerildi. Çay, kahve ve sigara başta olmak üzere; yağlı, tuzlu ve kızartmalardan uzak duracaktı. Sebze ağırlıklı beslenecekti.
Diyete kısmen uymaya çalıştı. İlacı bir süre kullanıp tedaviyi yarım bıraktı. Artık eskisi gibi kriz nöbeti yaşamadığından cesaret alarak, sonraki üç ay (Nisan-Mayıs-Haziran) süresince doktorun yasakladığı, riski yüksek olanlardan sigarayı içmeyi sürdürdü.
İşte buraya kadar anlatılanların merkezinde yer alan madde 'sigara'ydı. Günde yaklaşık iki paket kullanıyordu. Yerli üretim olan iki farklı markanın filtreli sigaralarıydı içtiği. Doğru dürüst yemek yemediği halde çay ile sigarayı çok sık tüketiyordu.
Arkadaşıyla oturduğu ve ilk krizi yaşadığı o gün, ani ve aşırı bir titremeyle kendini göstermişti tehlike. İki eli öylesine titremişti ki, bayılacak gibi olmuştu. Bu önemli bir sağlık sorununun işaretiydi.
***
Hayatını değiştiren köşe yazısı..
Tarihler 30 Haziran 2002'yi gösteriyordu. Yine her zamanki mekanda bu kez bir başka arkadaşıyla çay içiyordu. Geride kalan 4 ayda yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen hala tiryaki kıvamında sigara içicisiydi. Doktorun uyarılarını unutmuş gibiydi. Ya da sigaradan vazgeçmemek için, alışkanlığının etkisiyle hatırlamak istemiyor, unutmak istiyordu. Bu sürede krizleri durduran en önemli etken, kısmen de olsa uyguladığı diyetti. Bu rahatlıkla sigara keyfinden vazgeçmemişti.
Ancak bir kaç dakika sonra yaşanacak gelişmelerden habersiz, çay-sigara-sohbet keyfini sürdürdüğü anda, okuduğu gazetenin sağlık sayfasında bir doktorun köşe yazısına denk geldi. İlgisini çekti. Sigarayı neden bırakmak gerektiğinden söz ediyordu yazı. Bir çırpıda okudu. Aşırı sigara içicilerin bir süre sonra akciğerlerinde oluşacak tahribat sonrası, nefes almakta zorluk çekeceklerini, bunun daha sonra koah olarak kendini göstereceği ve sonunda bir yerde nefessiz kalacağı bir son yaşanabileceğinden söz ediliyordu özetle. Ve deniyordu ki, "böyle bir durumda insanın kendini yavaş yavaş öldürmesinden başka bir şey değildir."
Bakış açısını değiştirmişti.. "Uykudan uyanır gibi.."
Böylesi bir durum berbat bir şeydi. Oysa daha güzel ve uzun yaşamak istiyordu. Sarsılmıştı. Uykudan uyanır gibi hissetti. Bile bile bu kötülüğü kendine yapamazdı. Yazı konusunu arkadaşıyla paylaştı. Üzerine konuşup yorum yaptılar.
Bakış açısını değiştirmişti bu yazı. Paketinde kalan 12 adet sigaraya dokunamadı. Yeni başlangıç için ilk kararını o anda verdi. Artık içmeyecekti. Anlamlı bir tarih belirlemişti bile. Ertesi gün 1 Temmuz Kabotaj Bayramı'ydı. Yeni dönem arifesinde heyecanlıydı. Eve dönünce son bir tane içmeye karar. Sigaraya veda sigarası (!) olacaktı.. Saat 23:30'da yaktı son sigarasını yavaş yavaş ve yeni uygulayacağı kararın keyfiyle üfledi dumanı..
Ve bitti sigara.. söndürdü..
Az sonra yeni güne girildi. Takvimler 1 Temmuz 2002 Pazartesi'yi gösteriyordu.
Artık O, sigara içmeyen biriydi. Şimdi iradesiyle vereceği savaşı kazanmalıydı.
***
Yeni dönem ve gerçekler..
Yeni dönem ve gerçekler..
Bu anlattıklarımın baş kahramanı bendim. Arkadaşım Bülent ise, Karikatürcü Bülent SÜMER'dir. O gün yaşadıklarımın tanığı.. Yukarıda anlattığım gibi yaşandı herşey. Şimdi üzerinden 20 yıl geçmiş. Şu an ülke yönetimindeki parti bile henüz iktidara gelmemişti.
İki gün önce 1 Temmuz'da Kabotaj Bayramı'nı kutladık. Benim sigaraya veda edişimin 20. yıllı bitiyor 21. yıla giriyordum. Unutmayacağım bir tarih.
2002'nin 1 Temmuz'undan başlayan sigarasız yeni hayatım devam ediyor. Kendime de hayret ediyorum. Nasıl ikna olmuşum ki, o gün aldığım kararı uygulayarak bir anda bırakma başarısı göstermiştim. İrademin zayıf ya da güçlü olması benim elimdeydi. Bunun bilincinde oluşum çözmüştü problemi.
20 yıl önceki o son sigara paketim (Uzun Samsun sigarası), içindeki 11 adet sigarasıyla hala bir köşede duruyor.
Haftaya, sigarasız yeni dönemin gelişme ve değişimlerini anlatacağım..
- "Sigarasız ilk günüm nasıl geçti?"
- "İlk üç gün neler yaşadım?"
- "Bu durum beni agresif yaptı mı?"
- "Çevremle ilişkilerimde değişimler oldu mu?"
- "Neden iki yıl sonra bir sigara yaktım?"
- "Önceden en sık içtiğim anlarda, sonradan neler yaptım?"
- "Sağlık açısından ne gibi değişimler oldu?"
Bu içerik Kotbas Art Colors tarafından üretilmiştir.