Yaşanmış fıkra gibi olaylardan derlediğim "Cumartesi Fıkraları" serisinde bu haftanın derlemelerinde bizzat tanık olduğum, ve duyduğum fıkra gibi yaşanmış olayların yanı sıra, eskilerden ilginç gelebilecek gazete haberleri de yer alıyor. Anlatıları her ne kadar mizahi özellikleriyle ön
Yaşanmış fıkra gibi olaylardan derlediğim "Cumartesi Fıkraları" serisinde bu haftanın derlemelerinde bizzat tanık olduğum, ve duyduğum fıkra gibi yaşanmış olayların yanı sıra, eskilerden ilginç gelebilecek gazete haberleri de yer alıyor.
Anlatıları her ne kadar mizahi özellikleriyle ön plana çıkarsak da, ne yazık ki bazı acı gerçekleri bize gösteren bir alt yapıya sahip olmalarını göz ardı edemiyoruz. Karşılaşılan olaylar karşısında, farklı çevrelerde toplumun verdiği tepkiler kültürel biçimlenmeye de ışık tutuyor. İşin bu noktasında mizahçılara çok iş düşüyor.
Cumartesi Fıkraları - 11
Yaşanmış fıkra gibi olaylardan derlediğim "Cumartesi Fıkraları" serisinde bu haftanın derlemelerinde bizzat tanık olduğum, ve duyduğum fıkra gibi yaşanmış olayların yanı sıra, eskilerden ilginç gelebilecek gazete haberleri de yer alıyor.
Anlatıları her ne kadar mizahi özellikleriyle ön plana çıkarsak da, ne yazık ki bazı acı gerçekleri bize gösteren bir alt yapıya sahip olmalarını göz ardı edemiyoruz. Karşılaşılan olaylar karşısında, farklı çevrelerde toplumun verdiği tepkiler kültürel biçimlenmeye de ışık tutuyor. İşin bu noktasında mizahçılara çok iş düşüyor. Yapacağı-üreteceği mizahın özünü, dozunu ve içeriğini oldukça nitelikli ortaya koymak durumundadır.
Derlemeleri, bu açıdan gözlemleyerek okumakta yarar var.
Hadi başlayalım hemen!..
SALINCAK
Bu yüzden iki salıncakta iki kişi sallanırken, bir çok çocuk sırada beklemek zorunda kalır.
Bir gün bu iki salıncakta 4 çocuk gördüğümde şaşırdım. Aslında görüntü her şeyi anlatıyordu. Fakat böyle bir şeyi düşünebilmiş olmaları şaşırtmıştı beni.
Görüntü şuydu; Uzunca bir tahtayı iki salıncağın üstüne boydan boya uzatmış olan dört arkadaşın dördü birden oturmuş sohbet ederek sallanmaktaydılar.
Böylece salıncak, bir bütünmüş gibi sallanıyordu.. (18 Temmuz 2005, Trabzon)
ESKİCİ
Trabzon’da eskicilik yapan bir adam, işinde kullanmak üzere el arabası sorununu, eski bir küvet ile halletmiş. Küvete dört adet tekerlek takarak el arabası gibi kullanıp sokak sokak dolaştırıp eskiler topluyordu. (20.01.2006, Trabzon)
FUTBOL
Trabzon Lisesi Futbol Takımı, Türkiye'yi temsilen Çin'in Sanghay kentinde "Dünya Futbol Şampiyonası"nda final oynadı ve Liselerarası Dünya Futbol Şampiyonu oldu. Saha etrafında güvenlik anlamında polis olmadan oynandı maç.
Çinliler ve diğer ülke insanları da seyretti bu maçı, saha kenarında ve tribünde. Sonra da hep birlikte Trabzon Lisesi'nin şampiyonluğunu kutladılar.
Aynı günlerde Trabzon'da, amatör maçlarda kullanılan Yavuz Selim Futbol sahasındaki amatör lige ait bir futbol maçı, güvenlik amaçlı polis gelmediği için oynatılamadı. Nedeni, ise güvenlik sağlanamayacağı idi.
Oysa seyirci uluslararası değil, Trabzon şehrinin birbirini tanıyan futbolseverleriydi. (Kasım 2003)
SARHOŞ MARTILAR
Benim de oyuncu olarak görev yaptığım Trabzon Sanat Tiyatrosu (TST), sahneleyeceği bir oyun nedeniyle sahnede canlı Martı kuşu kullanmayı planlar. Oyunun yönetmeni; denizle ve balıkçılıkla ilgisi olan tanıdığı 'Pala' lakaplı kişiyi arayarak, 2 Martıya ihtiyacı olduğunu iletir.
Ertesi gün Pala elinde iki canlı martıyla oyunun oynanacağı salona gelir ve martıları yönetmene verir.
Bu kadar erken nasıl yakaladığına şaşıran yönetmen, olayın aslını öğrenmek için sorar;
- "Nasıl yakalayabildin bunları?"
- "Sarhoş ederek!" der Pala..
Ve şaşkınlığını gizleyemeyen yönetmene gerçeği anlatır..
Pala, martıları yakalamak üzere kayığı ile denize açılmıştır. Ekmeğe rakı döküp yem olarak martılara atmıştır. Kısa bir süre sonra sarhoş olan martılar uçamayınca Pala'nın yakalaması da kolay olmuştur.
AHA DA YEDUM KÜREĞİ
Futbol fanatiği Nani'nin de aralarında olduğu bir grup Trabzonspor taraftarı, bir başka grupla kavgaya tutuşmuştur. Fakat Nani'nin arkadaşlar bu kavgadan kaçmaya başlarlar. Nani yalnız kalır.
Can havliyle kaçmakta olan arkadaşlarının arkalarından seslenir;
- "Kaçmayın ulaaa!.."
Tam o anda karşı gruptakiler Nani'nin tek başına olduğunu fırsat bilirler ve Nani'ye saldırarak kafasına bir kürek darbesi indirirler.
Küreğin acısıyla tekrar seslenir Nani arkadaşlarına;
- "Ulaaa!... Aha da yedum küreğu!..Çabuk götürun beni nemuneyeee!.. "
(Nemune, Trabzondaki devlet hastanesi olan Nümune Hastanesi)
SU GEÇİRİR Mİ?
Trabzon'da bir kunduracıdan ayakkabı satın alan kadın,
- "Bunlar su geçirir mi?" diye sorunca
- "Hayır" der satıcı ve kadın ayakkabıyı satın alıp gider.
Aynı kadın ertesi gün, bir gün önce aldığı ayakkabılar ile hışımla girier mağazadan içeri. Ayakkabıların su geçirdiğini söyler. Satıcı şaşkındır. Düşünür, bu bir günde yağmur da yağmamıştır.
Qldukça meraklanan satıcı bunun nasıl olduğunu sorar. Aldığı yanıt ilginçtir;
Kadın;
- "Ayakkabıları evde suyun içine koyup 24 saat beklettim, su geçirdiğini gördüm!.."
DURAK
Trabzon'da bir gece saat 01 suları.. 4 üniversiteli öğrenci genç, fazla gürültü yaptıkları için yakın bir binadaki kadın tarafından azarlanıp kovuluyor. Dahası, polise şikayetle de tehdit ediliyorlar.
Gençler de, oradan uzaklaşıp yolun (binanın) karşısındaki otobüs durağına geçip kahkahalarla, ıslıklarla olabildiğince gürültü yaparak kadına bağırıyorlar;
- "Hadi buraya da karış bakalım!.. Burası Belediyenin!.."
ODUN
Yaşlı kadın şikayet ediyordu. Gelini altın saatini kaybetmişti. Yolculuk yaptıkları duraktaki minibüsçülere sorduklarında;
- "Minibüs merkez durağına gidip sorun!" dedi şoför ve devam etti;
- "Oradaysa alırsın.. Yoksa bulamazsın. Yapacak bir şey yok!.." der.
Şoförün yanındaki arkadaşı söze girer ve kadına;
- "Eee, o zaman da sen, birkaç defa fazladan odun taşitirsun ona!.."
HIRSIZ
Daha önce evinin önünden iki kez arabası çalınan aile, sonunda hırsızlara karşı önlem alır. Hırsız üçüncü kez çalmak için geldiğinde, Baba-Oğul yakalamak üzere hırsızın peşine düşerler. Otomobille süren bu gece yarısı kovalamacası oldukça uzun sürer.
Bu kovalamaca sırasında aşırı hız yaptıkları gerekçesiyle, polis 'dur' ihtarında bulunur.
Baba oğul hırsızı kaçırmamak için 'dur' ihtarına uymazlar ve aynı hızla devam ederler. Polis de arkalarından uyarı ateşi açar ve Oğul Garip GÜNEY'i ayağından vurarak, Bakırköy'de durdurabilirler.
Fakat bu sırada da hırsız çoktan kaçmış olur, işin doğrusu anlaşıldığında. (19 Kasım 2008)
AHA DA GEÇTUK!..
Yolcu otobüsü şehirlerarası seyahat için yoldadır. Trabzon'dan İstanbul'a gitmekte olan otobüste ikinci şoför ve muavin yoktur. Tek şoför otobüsün her şeyi ile ilgilenmek durumundadır. Epeyce bir süre sonra yemek molası vermesi gerekmektedir. Mola yerine yaklaşırken, anons yapmak için hazırlanır. Ve eline aldığı mikrofonla anonsuna başlar.
- "Sayin yolçilarumuz!. Otobisimuz yarim saat yemek molasi...... Aha da geçtuk!.."
Yolcular şaşkındır. Çünkü şoförümüz hız kesmeden gittiği için, anonsunu yaparken mola yerini geçtiğini fark eder. Artık çok geçtir. Geri de dönmez ve molasız yoluna devam eder.
YA KAYAŞ YA GARAJ
Trabzon'dan Ankara'ya gitmekte olan yolcu otobüsü Ankara'ya yaklaşmıştır. Yolda ve şehir içinde inmek isteyen yolculara belediyenin kararı iletilmiştir. Sadece Ankara şehir girişinde Kayaş'ta ve Otogarda AŞTİ'de yolcu indirmek serbesttir.
Şoförü telefonla arayan birisi bu iki durak arasında bir yerde durmasını istemiş olacak ki, (sanırım otobüste kargo ya da yükü vardı alacağı).. Israrları karşısında otobüs şoförü
- "Olmaaaz! Ya Kayaş ya garaj!.." diyerek isteği reddeder.
DOKTORA HÜCUM
Tek doktorun görev yaptığı Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesindeki hastaneye 2 gün geçici süreyle gönderilen 5 uzman doktor, hastaların hücumuna uğradı. Özellikle köylerde yaşayan ve rahatsızlıkları bulunanlar hastaneye akın edince izdiham yaşandı. Doktorların geçici olarak görevlendirildiğini öğrenen vatandaşlar,
- "Kalıcı doktor istiyoruz" diye tepki gösterdi. (03 Mayıs 2008, Posta Gazetesi, Emin BAL / DHA)
GAVUR BİZANS
İkna çabası.. Dadaşlar, 'gavur Bizans' figüranı olmak istemedi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun 700'üncü kuruluş yıldönümü nedeniyle TRT tarafından hazırlanan "Osmanlı Devleti'nin Doğuşu" konulu belgeselin çekimlerinde köylülerden hiçbirinin Bizans askeri olmak istememesi yönetmeni sıkıntıya soktu.
Bilkent Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Halil İNALCIK'ın genel danışmanlığını üstlendiği belgeselin çekimleri olanca hızıyla sürüyor. Belgeselde yer alacak bazı savaş sahnelerinin çekimi için Erzurum'a gelen TRT ekibi, çekimler için Çat İlçesi'ne bağlı Yağmurdere Köyü kırsalını seçti. Erzurum Atlı Spor Kulübü ile Çevre köylerden 100'e yakın atlı figüran temin eden ekip, tamamen doğal ortamda çekim yaptı. 5'er milyon Lira (günümüzün 5 TL'sı) yevmiye verilen köylüler, Osmanlı askeri rolüyle kamera karşısında at bitip kılıç sallarken, düşman kostümleri giyip Bizans askerini oynamayı istemedi.
Köylülerin çekim öncesi
- "Gardaş, biz gavur olmazık" itirazları üzerine yönetmen Zafer KARATAY araya girdi ve tek tek konuşarak güçlükle köylüleri ikna etti. (03 Ekim 1999, Hürriyet Gazetesi, Yunus ERDOĞAN, Erzurum / HHA)
Bu içerik Kotbas Art Colors tarafından üretilmiştir.