Cumartesi Fıkraları - 5

Anlatacaklarımdan bazıları, benim birebir tanık olduğum, yaşadığım olaylardır.. Bazıları da yakın akraba ve dost çevremden derlediklerimden oluşuyor. Anlatılardaki yaşanmışlıkların en önemli özelliği, günlük konuşma ve diyalogları olması, zorlama olmaması ve doğal olmasıdır. Dolayısıyla ortaya esprili



Cumartesi Fıkraları - 5

Yaşanmış fıkra gibi olayları "Cumartesi Fıkraları" başlığı altında size anlatmaya devam ediyorum.

Bu dizi bünyesindeki olayların bir çoğu Trabzon'da 1990'lı yıllarda ve 2000'li yılların ilk 10 yılında yaşanmıştır. 


Anlatacaklarımdan bazıları, benim doğrudan tanık olduğum, yaşadığım olaylardır.. Bazıları da yakın akraba ve dost çevremden derlediklerimden oluşuyor. 

Anlatılardaki yaşanmışlıkların en önemli özelliği, günlük konuşma dili ve diyalogları olması, zorlama olmaması ve doğal olmasıdır. Dolayısıyla ortaya esprili fıkra gibi anekdotlar çıkmaktadır. 

Ancak bu noktadaki etken olan faktör şu ki, diyalogların yaşandığı anın, sıradan günlük konuşma anları olması ötesinde, aşağıda sıraladığım gibi, sevimli-sempatik birer fıkra tadında olduğunun ayrımına varabilmektir. Buradaki derlemeler işte bu ayrımın farkında olarak ortaya çıkmıştır. 

O halde hadi başlayalım hemen!..


0041 - “İŞSİZLİK”
 Bir mağazada tezgahtarlık yapan kişi, ziyaretine gelen işsiz arkadaşına dert yanmaktadır;
- "Askerden kardeşim geldi.. O’na iş bulmamız lazım!.. Ne yapsak acaba?..
 İşsizlikten bunalmış arkadaşı cevabı verir;
- “Çok basit!.. Sen bu işten çık, senin yerine O çalışsın!..(Trabzon, 2001)

0042 - “PATRON YOK”
Trabzon Kamu Emekçilerine bağlı (KESK) üyeleri, esnafın da desteğini almak amacıyla çarşıdaki dükkan ve mağazaları tek tek dolaşmaktadırlar. Girdikleri bir mağazada onları karşılayan mağaza çalışanı delikanlıya;
- “Biz KESK üyeleriyiz.. Sizden destek istiyoruz!..” diyerek kısa bir destek konuşması yaparlar.
Yapılan açıklamayı dinleyen işyeri elemanı, gelen kişilerin yardım topladıklarını zannetmiş olacak ki,
- “Kusura bakmayın! Şu an patron yok!..” der... (Trabzon, 2001)

0043 - “ÇEYREK GEÇİYİ”
Bir arkadaşımla Ganita çay bahçesinde bir arkadaşımla oturmaktayız. İkimizde de saat yoktur. Saatin kaç olduğunu merak ettiğimiz  anda ise TRT spor muhabiri arkadaşlarımız Barış YURDUSEVEN gelir. Kolunda saati vardır. Bize yakın geçerken arkadaşım saati sorar.

Barış'ın saatinin yelkovanı yoktur, daha önceden düşmüştür. Yine de saatine bakar ve şöyle söyler;
- “Bişeyi çeyrek geçiyi ama neyi, bilemiyirum!..” (Trabzon, 2002)


0044 - “ÇOK YAŞASIN”
Ganita Çay Bahçesi’nin kışlık bölümünde oturan müşteriler oldukça kalabalıktır. Bir kişi yüksek sesle hapşırır. Garson, hapşıranı görmemiştir ama sesi duyduğu için salonda oturanlara seslenir;
- “Kim hapşurdiysa, çok yaşasun daa!..” (Trabzon, 2002)

0045 - “KALİTE”
 Ayasofya Mahallesi’nde kömür satıcısı Kazım, satış için yeni kömür almıştır deposuna. Kardeşi Kemal sorar;
- “Alduğun kömur nasil? Eyi mi? Kaliteli mi?

 Kömürcü Kazım, biraz abartarak yanıtlar;
- “Ohooo!.. Oyle bi kaliteli ki, dün bi komşiya sattum, az daha evi yanaydi!..(Trabzon, 2002)

0046 - “ATEŞE ODUN”
Kış aylarının oldukça soğuk bir gününde, Trabzon’dan Akçaabat’a sefer yapmakta olan minibüsün muavini, yolda yürüyen kime rastlarsa, arabanın kapısını açıp, seslenmektedir. Kapıyı bu aç-kapa sonucu, soğuktan tutmaz olur muavinin elleri. Sonunda dayanamaz ve şoför arkadaşına;
- “Haçan at bakayum, ha o sobaya bi odun daha!.."

 Espriyi anlayan şoför, ısıyı artırmak için, arabanın klimasını açar. (Trabzon, 2002)

0047 - “ŞEKİL”
Trabzon'un en işlek caddesi Uzunsokak’ta yürüyen iki genç erkekten biri, giydiği yeni elbisesinden kaynaklanan mutluluğunu arkadaşına şöyle ifade eder;
- "Ha bu elbise vücuduma ayri bi şekil verdi, haa!.." (Trabzon, 2002)

0048 - “KARPUZ”
 
Müşteri bakkaldan karpuz satın alır. 
 Bakkal;
- "Kesip bakalım mı, nasıl çıkacak?"
 Müşteri;
- "Ya kötü çıkarsa ne olacak?.." diyerek kestirmekte kararsız kalır.

 Bu sırada bakkalın arkadaşı söze girerek müşteriye;
- "Hemşerum, senun evin nerede? Uzak mi ha buraya?.."
- "Yoo!.. Yakındır."

Söze giren kişi adamın aldığı karpuzu kastederek sözüne devam eder;
- "Hah, iyi!.. O zaman ha o elundekini bırakıp gelip, bi tane daha alacasun!.." (Trabzon, 2002)

 0049 - “İŞTAHIM YOK”
Adamın biri bir akşam arkadaşının evine uğrar, geçerken.. Ev ahalisi sofrada yemektedir. Yemek olarak da sadece yaprak sarması ve salata vardır. Eve uğramış olan kişi yemeğe buyur edildiği halde, aç değilmiş gibi davranır ve bu davete şöyle karşılık verir;
- "Aslında hiç iştahım yok!.. Ama ha o dolma ve salatadan yiyebilirum!.."

Bir tane de İstanbul'da yaşanmış bir olay..

0050 - “HEPSİ SAYILI
İstanbul Taksim- Tarlabaşı’nda bir sokağın zemini yenilenecektir. Belediye eski taşları söküp 
götürmüş, yenilerini de balyalar halinde bırakmıştır. Oradan geçmekte olan iki yaşlı adamdan biri;
- "Şu taşlardan alsam da, bizim bahçede kullansam!.."
 Diğeri;
- "Sakın haa!.. Baksana balyalar halinde getirmişler.. Hepsi sayılıdır!.." (İstanbul, 2003)

 

Bu içerik Kotbas Art Colors tarafından üretilmiştir.
Daha yeni Daha eski