Varlığı İnsanlığın Umudu

Okul öncesi dönemimden, ilk karikatürümün yayımlandığı döneme kadar olan bölüm, benim çizgide en çocuksu ve bilinçsiz dönemimdir. Ne zamanki ilk  karikatürüm basında yer aldı ve kitlelere ulaştı, işte o zaman bende ve yaşamımda birçok şey değişti. Aslında öncesinde de bunun



Varlığı İnsanlığın Umudu..

Fatma BABUŞÇU'nun Muammer KOTBAŞ ile ilgili bu yazı ve röportajı 09 Eylül 2002 tarihinde 'Günebakış' gazetesinde yayımlanmıştır..

Uzaktakiler.. Nedense daha özlenesi daha gizemli ve daha heybetli bilinirler.

       Öyle bellemişiz bir kere.. Bu konuda gazeteler de hep hayret ve heyecanımızı tutuşturmaya meyilliler. İmzagünü ve söyleşilere dair, 'Filancı şehrimizden geçti!..' şeklindeki iri puntolarını eksik etmezler sayfalarından.


       Sanat insanlarının şehrimize gelmesi ve şehrimizden geçmesi.. O'nları tanıyp, sohbetlerinden yararlanmanız açısından da epey birşeydir. Tümüyle yadsımıyorum, ama bugün artık 'Geçti de ne oldu?' dedirtenler çoğunluktaysa bunun muhakemesini bir yana bırakmalı, aramızdaki "değerler"le aynı havayı solumanın onurunu düşünmeli...

 İşte önemli bir örnek Muammer KOTBAŞ... Yaşamsal gerçeklerden kaçıp, kendisine yarattığı ütopik bir dünyaya sığındığını iddia etse de... Ben, öyle düşünenlere de inat, kimselere benzemeyen yozlaşmamış kişiliği derin sanat tutkusuyla O'nun ateşlerle oynadığını biliyorum. Bir çizer olarak O'nun en önemli çizimi, yaşamında kendisine çizdiği o çetin yol olmalı...

       Çizimlerinde vardır ya, "Gövdesinden kesilen ya da kurumaya yüz tutmuş ağaç", filiz verir hiç umulmadık bir yerinden yemyeşil bir dal veya çiçek. O'nun insanlar arasındaki durumu bu aslında.
       O'nu anlatmak için uzayıp giden cümleler sarfetmeyeceğim. Tek bir başlık altında toplanabilir herşey: O'nu tanıdığınız için siz de asla insanlıktan umudu kesmezsiniz! 


 F.B.- 'Kendinizi tanıtır mısınız? Yaşınızı, kilonuzu, medeni durumunuzu değil, karikatürle doğuşunuzu... Çünkü ben karikatürle var olduğunuza inanıyorum.'
       
M.K.- Okul öncesi dönemimden, ilk karikatürümün yayımlandığı döneme kadar olan bölüm, benim çizgide en çocuksu ve bilinçsiz dönemimdir. Ne zamanki ilk  karikatürüm basında yer aldı ve kitlelere ulaştı, işte o zaman bende ve yaşamımda birçok şey değişti.
       Aslında öncesinde de bunun altyapısını bilmeden oluşturmuştum. Şimdi artık taşlar yerine oturmuştu. Ve o gün bu gün karikatürle kendimi var edebileceğimin kanıtı olan bazı örnekler var: İki üniversite terk, sonlanmış bir evlilik, ekonomik getirili her türlü işe rest, karikatür ve sanat yaşamına endeksli belirsiz bir gelecek...

- 'Neden karikatür?'
      
 - Çocukluğumun yokluğunda bulabildiğim tek malzeme, bana o yokluğu unutturan küçük bir kurşunkalemdi. Ama asıl önemlisi, aile ve toplum baskısıyla susturulmuş, yalnızlaştırılmış bir bireyin, o andaki en mantıklı ve estetik çıkış noktasının sanat olmasıydı. Karikatür yoluyla kamu vicdanı önüne sunulan çizgiler, derin bir sessizliği içinde barındırdığı için karikatüre en politik sanat dalıdır diyebiliriz.

  - 'Karikatür çizmenin ve sanatsal üretimin dışında her şey anlamsız geliyor bana'. Biliyorum karikatür sizde derin bir tutkudur. O tutkuyu sözcüklere aktarır mısınız?'
    
   - Buna, vazgeçemeyeceğim tek şey de denilebilir. Karikatür benim için artık hoby değil, yaşam biçimim. Bu nedenle tüm yolculuklarım aynı yöne doğrudur. Sanatın ve karikatürün olması gerektiği yerlere doğru.

- 'Karikatürünüzün çıkış noktası?'
   
    - Öncelikle insana dair her şey, karikatürdeki çıkış noktamı oluşturuyor. Ben bir bireyim ve toplumsal bir yaşamda yeralıyorum. Duygularım ve etkilenimlerim de bu doğrultu ve yoğunlukta olduğundan, karikatürüme ve üretimime bir şekilde mutlaka yanımaktadır. Bu yansımanın da evrensellik çizgisinde ve kalıcı olmasıdır. Önemli olan bu.


- 'Yurtiçi ve yurtdışı sanatsal aktiviteleri, yarışmaları buradan izlemek zor mu?'
    
   - Karikatürcüler derneği üyesi oluşum nedeniyle adresime gelen bültenlerle bir çok etkinlik ve yarışmadan haberdar olabiliyorum. Yine de taşrada olmanın eksikliklerini ya
şıyorum.

- 'Bir yerde olağanüstü bir sanat hareketinin olması olması için tek bir kişinin olağanüstü bir heyecan duyması yeter...' Dilber SAKA'nın kitabını ele aldığım yazımda bu sözün açılımını yapmıştım, tepki göstermiştiniz, hem bana hem Goethe'ye... neden?'
    
   - Sözü ve yazarı eleştirmiyorum. Yalnıca zaman ve koşullar bağlamında konunun ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Günümüz koşullarında Trabzon için geçerli olduğu düşünülse de ben kendi adıma yeterli olmadığını düşündüğümden, farklı yolculuklara kanat çırpmam gerektiğini düşünüyorum.

- 'Trabzon'un yetiştirdiği değerlerden...' diye söz ederler hep. Ben bu sözü ne yeterli ne de jaklı görürüm. Siz kendinizi Trabzon'un yetiştirdiklerinden sayıyor musunuz?'
    
   - Katılmıyorum ne yazıkki. Trabzon yalnızca beni değil, bir çok sanatçıyı kabullenip barındıramadı, sahiplenemedi. Özveri her zaman sanatçılardan gelmiştir. Karşılığı böyle olumsuzluklar olmamalıydı. Sanatçı kendi kendini yetiştirmek durumundadır. Yaşadığı kentin O'na bir değer katmış olduğu savunuluyorsa, o kentin söyleyecek sözünün olması gerekiyor. Oysa söyleyecek sözünün olduğunu sanmıyorum.

-  'Son dönemde el ve ayakları ön plana çıkaran çalışmalar içindesiniz. Bu figüratif çalışmanın adı nedir?'
    
   - Sanatın soluksuz bir arayış olduğunu düşünüyorum. Bu da beni sürekli yeni üretimlere götürüyor. Son üç yıldır üzerinde çalıştığım "El-Ayak" figürleri halen sürüyor ve çalışmanın adını koyamadım henüz. Tam netleşmiş değil.

- 'El ve ayaklar şimdilik durgun ya da daha az ifadeli, gözüküyorlar. Onlara bir devinim katılacak mı? Sevgi, şefkat, isyan örneğin?'
    
  - Nereye götürecekler beni, şu an bilemiyorum. Fakat birgün mutlaka estetik ve somut ürünler olarak günışığına çıkacaktır. Hangi duygu ve düşüncenin yansıması olduğunu bir uzman gözüyle söyleyemem. 'Bilinçaltı' belkide... Çok şey yapmak istediğimi ama kısıtlı olanaklarla yapamadığımı 'Eller' anlatıyor. 'Ayaklar' ise, benim yolculuklarda olmak ya da gidememek düşümü yansıtıyor diyebilirim ancak.


- 'Bu alandaki çalışmalarınızla sergi açılacak mı?'
 
 - Bu çalışma nasıl sonlanacak bilemiyorum. Ama yine de izleyicilerin tepkilerini ve bakış açılarını öğrenmek açısından. sergilemeyi düşünüyorum... Ama henüz hazırlığım yok.

- 'Trabzon ve yurt genelinde bir çok sergi açtınız.  Karikatüre olan ilgi iç açıcı mıdır?'
   
    - Karikatür, düşünce ve mizah öğesi ön planda olduğu için öncelikle ilgi çekiyor fakat bu noktada çok ciddiye alınmıyor. Yani sergiye gelen ilgi gösteriyor ama gelmeyen de özel bir çaba göstermiyor.

- 'Karikatür bir eleştiri biçimi. Karikatürün de eleştirisi olduğunu varsayarsak, eleştiri alıyor musunuz? Ya da olumlu tepkiler..'
   
    - Samsun'da açtığım sergide adamın biri toplumsal çizmekle eleştirdi. Ezilmiş ve rahat olmayan insanları neden çizdiğimi sordu. Rahat olanları çizersem sevenlerimin çoğunlukta olacağını ifade etti. Öte yandan da, toplumsal bakış açısıyla çizmediğimi söyleyenler de çıkıyor. Onlar, kendilerini bir parti ile adlandıranlardır.Doğal karşılıyorum. Ama ben kendimi, birilerinin istediği şekilde yönlendiremem.

  - 'Karikatürcü adaylara ne söylemek istersiniz?'
     
  - Geri dönüp baktığımda artık 'Aday' falan göremiyorum. Yetenekleri keşfedilmemiş genç insanları manken ya da futbolcu olmaya yönlendirirsek, adaysız bir görüntü çıkar ortaya. Yine de karikatür çiizmeye ilgisi olan genç arkadaşlara söyleyebileceğim en önemli şey, sürekli okuyan, araştıran, etkinlikleri izleyen, seçici olan ve çizgi çalışan bir yapıda olmaları, bunun sonucu olarak da üretiyor olmaları gerekmektedir.

'İstekli ya da isteksiz 
hep koşarak gittim Ganita'ya! 
Sadece 
yağışlı havalarda 
yağmurdan kaçtığımı zannettiler... 
Ötesini bilemediler!..' 

- Sizi hep Ganita'da görüyorum. Çalışmalarınızı da neredeyse hep bu mekanda yapıyorsunuz, lokaliniz yok mu?'
    
  - Karikatürcüler Derneği'nin merkezi İstanbul'da. Trabzon'da ise bir temsilci ve çalışmalarımızı sürdürebilmek için 'Karikatürevi' altında bir büromuz var. Fakat çizerler sağlıklı bir şekilde bir arada olamadıklarından büro da işlevsizleştirilmiş oluyor. Benim sürekli Ganita'da oluşum ise, orada daha iyi motive olabildiğim ve yazıp, çizip, okuyabildiğim bir mekan olmasındandır. Geçmişe göre bugün bu özelliğini yitirse de ben orada kendime ait bir dünya kurabiliyorum halâ.

       - "Artık yazar-çizerler de 'aykırılığı' popçular gibi basitleşmek olarak lanse ediyor. Kimsenin cesaret edemediği basit davranışları ve sansürsüzce konuşmayı hünermiş gibi gösteriyorlar. Bu konuda neler söyleniyor?"
     
  - Gerçek anlamda sanatçıların böyle basitliklere kaçacağını sanmıyorum. O'nlar hem ürettiklerinde hem kimliklerinde düzeysizliği barındırmamaları gerektiğini bilirler. Bunun aksi yaşanıyorsa bir yerde çok önemli bir problem var demektir. Bu da hiç uygun olmayan bir davranış biçimidir.


 - 'Siz de aykırısınız. Ama olması gereken bir aykırılık bu. Don Kişot'a öykünmenizden de bellidir bu. O'nunla özdeşleşen tarafınız?'
      
 - Don Kişot gerçek anlamda saldırmıştır değirmenlere. Oysa günümüzde, ürettiğinin meyvesini, şöhret ya da nakit olarak hemen almak isteyenler ancak saldırır gibi yapıyorlar. Üstelik karşılarındakinin değirmen olduğunu bildikleri halde. Böylece Don Kişot'muş gibi kendilerini göstermekten çekinmiyorlar.

'Büyümeyecek içimdeki çocuk
Sen de büyüme
Hep çocuk kal, 
çocuk!' 

- Yozlaşmayı çabuk benimseyen insan kitleleri ve sanat ortamında 'İnsan gibi insan' olarak bugüne gelmeyi nasıl başardınız?'
      
 - Bu söyleşinin en önemli sorusu bu bence. İnsanlık tarihi sürekli insan olmanın peşinde koşmuş, yine de başarıyı yakalayamamış durumda. Kötü insan olmak çok kolay. Ben işin kolayına kaçmadan yaşamaya çalışıyorum. Ayrıca filozofların düşünceleri ve yaşam biçimleri de beni derinden etkilemiştir.

Daha yeni Daha eski